Viyana Görüşmelerinin Sonucu: Müzakerelere Devam

Viyana Görüşmelerinin Sonucu: Müzakerelere Devam
Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya, ORSAM Danışmanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
İran ile 5+1 Grubu (BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi; ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya)  arasında yaklaşık bir yıldır süren görüşmelerin son turu 17-24 Kasım’da Viyana’da yapıldı. Bir anlaşmaya varılması için öngörülen altı-aylık sürenin tamamlanmasına günler kala,  görüşmelerin kilitlendiği hususları açmak amacıyla ilgili bütün ülkelerin dışişleri bakanları Viyana’ya  hareket etmişse de olumlu bir sonuç alınamadı. Fakat müzakerelerin sürdürülmesi konusunda mutabakata varan taraflar, İran’ın nükleer programına ilişkin kapsamlı bir anlaşma yapılabilmesi için Kasım 2013’te imzaladıkları Ortak Eylem Planı’nın (OEP) 1 Temmuz 2015’e kadar uzatılmasına karar verdi.

OEP kapsamında altı-aylık geçici bir süre için nükleer faaliyetlerini yavaşlatması ve elindeki zenginleştirilmiş uranyum stokunu azaltması karşılığında İran’a uygulanan uluslararası yaptırımların bir kısmının hafifletilmesi; ve bu süre zarfında taraflar kapsamlı bir anlaşma yapılması öngörülmüştü. Kapsamlı anlaşma yapılabilmesi için taraflar arasında sürdürülen görüşmelerden ilk altı ayda sonuç alınamayınca Temmuz 2014’te OEP’in bir dönem daha uzatılmasına karar verilmişti. 24 Kasım’da Viyana’da alınan kararla OEP ikinci defa uzatılmış oldu.

Müzakerelere devam edilmesi kararının alınmasının en önemli sebebi, tarafların görüşmelerin sürdürülmesinde müşterek menfaatlerinin olmasıdır. Zira, bir kere müzakereler boyunca İran yaptırımların kolaylaştırılmış olmasından istifade ederken, ABD İran’ın nükleer programını yavaşlatmış olmaktadır. İkincisi, kapsamlı bir anlaşma yapılamadığı halde müzakerelerin sona ermesi, hem İran’da hem de ABD’de iktidarları zayıflatacak ve başından beri bu görüşmelere çıkan siyasi rakiplerinin öne çıkmasına neden olacaktır. Öte yandan müzakerelerin kesilmesi ABD-İran ilişkilerin sertleşmesine neden olacaktır ki bu ne Barack Obama’nın ne de Hasan Ruhani’nin istediği şeydir. Ayrıca, müzakere heyetlerinden hiçbirisi masayı ilk terk eden taraf olmak veya müzakerelerin başarısızlığının sorumluluğunu üstlenmek istememektedir. Son olarak, kapsamlı bir anlaşmaya varılamamışsa da ilgili taraflar yaptıkları açıklamalarda detaylar hakkında bilgi vermeden görüşmelerde önemli mesafelerin kat edildiğini ifade etmiştir. Bu ifadeler ilk anda uzatma kararını meşrulaştırmaya dönük açıklamalar şeklinde değerlendirilebilir. Eğer öyleyse taraflar şimdi ilan etmekten ve yüzleşmekten çekindikleri şey ile, yani ‘müzakerelerin başarısızlığı’ ve bunun sorumluluğu ile altı ay sonra belki daha şiddetli olarak yüzleşmek zorunda kalacaktır. Diğer yandan geçen sürede – içeriği şimdilik tam olarak bilinmese de – gerçekten olumlu adımlar atılmış olması muhtemeldir. Nitekim tarafların sadece müzakere ediyorlarmış gibi görünmek için görüşmelere devam kararı aldıkları düşünülemez. Dolayısıyla, tarafların iyimser değerlendirmeleri ve beklentileri müzakerelere devam kararının alınmasında etkili olmuştur.

Müzakerelerden Neden Sonuç Alınamadı?

Müzakerelerin sonuçsuz kalmasında çeşitli faktörün önemli rol oynadığı görülmektedir. Birincisi, taraflar arasında güven bunalımı oldukça derindir. Obama’nın diplomatik müzakereleri desteklemek için İran Rehberi Ayetullah Hamanei’ye gönderdiği mektuplar, taraflar arasında güven bunalımının aşılması için yeterli olmamıştır. Zira Hamanei’ye gönderdiği son mektuptan çok kısa bir süre sonra Obama, İran üzerindeki Amerikan yaptırımlarının başlıca kaynağı olan 35 yıllık ‘olağanüstü hal’ kararını yenilemiştir. Bu kararı İranlılar tarafından Obama’nın söylemleriyle eylemlerinin tutarsızlığı olarak değerlendirilmektedir. Müzakereler sırasında tıkanılan noktalarda ilerleme kaydedilebilmesi için İran ve ABD Dışişleri Bakanları Cevad Zarif ile John Kerry’nin katıldıkları üçlü ve ikili toplantılardan da olumlu bir netice alınamamıştır.

Kapsamlı anlaşma yapılmasını zorlaştıran ikinci faktör ise her iki tarafta da anlaşmaya karşı olan güçlerin varlığıdır. ABD’de Demokrat Başkan Obama’nın popülaritesinin giderek azalması, buna karşılık geçen Ekim ayında yapılan ara seçimlerde görüldüğü üzere Cumhuriyetçilerin oylarındaki yükseliş, İran’ın Obama yönetimi ile anlaşmaya daha ihtiyatlı yaklaşmasına neden olmuştur. Cumhuriyetçiler, İran ile müzakerelere karşı mesafelidir ve muhtemel bir anlaşmanın Kongre’nin onayına sunulması için bastırmaktadır. Muhtemel anlaşmanın, İran’ın nükleer programına mesafeli olan Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongre’de reddedilme ihtimali İran müzakere heyetinin endişelendirmiştir. Nitekim, Mayıs 2010’da Türkiye ve Brezilya’nın arabuluculuğunda imzalanan Tahran Bildirisi’nin 5+1 ülkeleri tarafından reddedilmesiyle adeta ofsayta düşen İran, bu defa daha temkinli hareket etmek zorunda kalmıştır.

İran tarafında ise Rehber Hamanei, nükleer müzakereler boyunca ikircikli bir söylem kullanmıştır. Bir taraftan Ruhani yönetimine ve müzakere heyetine destek verirken, diğer yandan sık sık ABD’ye ve Batı’ya güvenilemeyeceğini dile getirmiştir. Üstelik çetin müzakerelerin yürütüldüğü başlıklarla ilgili olarak sık sık açıklamalar yapmış ve İran’ın ‘kırmızı çizgileri’ni ‘biraz yüksekten’ belirlemiştir. Bu durum, İran heyeti için belirli konularda öncelikle Hamanei’nin ikna edilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Geçen on yıl zarfında nükleer programın devamının ‘milli egemenlik’ meselesine dönüştürülmesi, İran müzakere heyetinin ayağını bağlayan bir başka unsurdur. Zira İran’ın pozisyonunda herhangi bir yumuşama, Ruhani’nin muhalifleri tarafından egemenlik haklarından verilen bir taviz olarak görülmektedir.  İran halkının çoğunluğu nükleer görüşmelerde hükümete destek verse de meselenin ulusal egemenlik meselesine dönüştürülmesi müzakere heyetinin işini zorlaştırmaktadır.

‘Büyük Pazarlığa’ Doğru!

İran ile 5+1 arasındaki müzakerelerde iki temel anlaşmazlık noktası vardır. Birincisi, İran’ın nükleer programına, özellikle uranyum zenginleştirmesine hangi oranda müsaade edileceği hususudur. ABD ve müttefikleri İran’ı mümkün olduğu kadar ‘nükleer silah eşiği’nden uzak tutmaya çalışırken İran, nükleer hakları üzerinde herhangi bir kısıtlamayı kabul etmemektedir. İkinci husus ise hem İran nükleer programı üzerindeki muhtemel kısıtlamaların, hem de yaptırımların kaldırılmasına ilişkin takvimle ilgilidir. İran yaptırımların bir an önce kaldırılmasını ve nükleer programı üzerindeki sınırlamanın oldukça kısa süreli olmasını isterken Amerikan tarafı her iki konuyu daha uzun zamana yaymak istemektedir.

Birçok uluslararası anlaşmanın arkasında uzun yıllara dayanan müzakere süreci olduğu dikkate alınırsa, İran’ın nükleer programı gibi çetrefil bir konuda görüşmelerin uzaması doğal görülmelidir. Nitekim müzakerelerin seyri siyasi liderler tarafından dört ay sonra tekrar değerlendirilecek ve gerekirse OEP bir kere daha uzatılacaktır.

Kasım 2013’te imzalanan Cenevre Anlaşmasıyla başlayan süreçte en kayda değer gelişme İran-ABD ilişkilerinde yaşanmıştır. Delegelerin zorlandıkları noktalarda İran ve ABD Dışişleri Bakanları devreye girmiş ve AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile birlikte üçlü toplantılar yapmışlardır. Nihayet, Viyana’da müzakerelerin son gününde İran ve ABD Dışişleri bakanları ilk defa açıkça ve baş başa görüşmüştür. Aralarında 1979’dan beri diplomatik ilişki olmayan bu iki ‘hasım’ ülkenin dışişleri bakanlarının bir araya gelmesinin kolay olmadığı bilinmektedir. Dolayısıyla, yıllardır süren çok-taraflı müzakerelerin belki en önemli sonucu, artık ABD ile İran arasında ikili görüşmelere geçilmesidir.

Diğer yandan 5+1 grubunun ABD dışındaki üyelerinin İran ile sürdürülen çok-taraflı görüşmelerden yoruldukları anlaşılmaktadır. Zaten Rusya ve Çin, İran’ın nükleer programından hiç bir tehdit algılamamaktadır. 5+1’in Avrupalı üyeleri de İran’ın nükleer programıyla ilgili esas anlaşmazlık noktalarının Tahran ile Washington arasındaki görüş ayrılıklarından kaynaklandığını düşünmektedir. Gerek Tahran ile Washington arasında doğrudan ve açık görüşmelerin başlamış olması, gerekse 5+1 üyelerinin çok-taraflı müzakerelere ilgisinin azalması nedeniyle müzakerelerin bundan sonra İran ile ABD arasında ikili görüşmeler şeklinde sürmesi ihtimali yüksektir. İkili müzakerelerde İran’ın nükleer programı başta olmak kaydıyla taraflar arasında ikili ve bölgesel diğer ihtilaflı konuların  da ele alınması beklenebilir.
   
   http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=5225 
 26 KASIM 2014 

Comments

Popular posts from this blog

Geçmişten Günümüze Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Batı Etkisi

ORTADOĞU’DA BÖLGESEL BİR GÜÇ OLARAK İRAN

İRAN-P5+1 MÜZAKERELERİ: TEMKİNLİ VE İYİMSER