ORTADOĞU’DA BÖLGESEL BİR GÜÇ OLARAK İRAN

ORTADOĞU’DA BÖLGESEL BİR GÜÇ OLARAK İRAN
page1image5048


İran’ın Ortadoğu’daki etkinliğinin son on yılda çarpıcı bir şekilde arttığı aşikâr. Öyle ki bugün İran, Lübnan’dan Yemen’e kadar bölgede ortaya
çıkan birçok meselenin doğrudan veya dolaylı bir şekilde tarafı olmuştur. Hatta İran’ın etkisinin Müs- lüman Afrika ülkelerine kadar genişlemeye başladığı tartışılmaktadır. Bu durumda ortaya iki soru çıkmak- tadır. Birincisi, daha on yıl öncesine kadar bölgede
neredeyse tecrit edilmiş olan, içeride ve dışarıda çok ciddi siyasi ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya olan bir devlet, Ortadoğu’da nasıl böylesine etkin bir rol oynamaya başlamıştır? İkincisi, İran’ın bölgedeki hedefleri ve stratejileri nelerdir? Bu sorulara veri- lecek cevaplar, Ortadoğu siyasetinin dönüşümü ile İran’ın bölgedeki yerinin ve rolünün anlaşılması için önemlidir.

İran’ın Bölgesel Güç Olarak Yükselişi

Her şeyden önce, meseleye tarihsel olarak bakıldığın- da, devrimin İran’ın bölgesel etkisinin artmasını sağla- yacak ideolojik, siyasi ve beşeri zemini sağladığı görül- mektedir. İslam Devrimi, söylemleri ve politikaları ile bölgede farklı ülkelerden çok sayıda muhalif/’direniş’ hareketinin dikkatini çekmiş ve bu hareketler ile İran arasında çeşitli düzeylerde ve şekillerde ilişkiler kurul- muştur. İran, bulundukları ülkelerde ‘marjinalleş(tiril) miş’ olan bu hareketler için hem ‘devrimci bir model’ sunmuş, hem de devrim ihracı politikası çerçevesin- de onlara destek vermiştir. Bu hareketlerin bir kısmı zamanla çeşitli sebepler ile uzaklaşsa da İran özellikle bazı Şii hareketler için çekim merkezi olmaya devam etmiştir. Gerek siyasi nedenlerle, gerekse eğitim ama- cıyla ülkelerinden ayrılan birçok ‘aktivist’ uzun zaman İran’da yaşamış, İran devleti ile yakın ilişkiler kurmuş ve nihayet kendi ülkelerine döndüklerinde İran’ın ‘kültürel’ etkisini taşımaya başlamıştır. Bu kişilerden bazıları ülkelerinde siyasi istikrarsızlık baş gösterdiğin- de veya merkezi hükümet zayıfladığında İran yanlısı örgütlü grupların liderleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum Irak örneğinde çok açık olarak görülmektedir. Uzun yıllar İran’da sürgün hayatı yaşayan siyasetçiler, Saddam sonrası Irak’ın siyasi liderleri haline gelmiştir.

İçeriği ve kapsamı zamanla değişen ‘devrim ihracı’ politikası çerçevesinde İran’ın ‘direniş’ hareketleri ile kurduğu ilişki, günümüzde İran’ın bölgesel gücünün artmasına zemin sağlasa da bu hususta asıl pay sahibi, İran’ın doğrudan etkisi dışında ortaya çıkan bölgesel gelişmelerdir. Nitekim 1990’larda bölgede önemli bir İran etkisinden söz edilmezken, bazı ülkelerde yaşanan rejim değişiklikleri ve merkezi hükümetlerin zayıfla- ması, İran’ın bölgesel etkisinin ve gücünün artmasına neden olmuştur. Bu çerçevede, 2003’te Amerikan iş- galinin ardından Irak’ta ‘demokratik’ bir rejimin tesis edilmesi sonrasında İran ile bağlantılı olan Şii siyaset- çilerin etkili olduğu hükümetlerin kurulması, dönüm noktası olmuştur. Keza İran ile bağlantılı Hizbullah’ın Lübnan siyasetinde en etkili aktörlerden birisine dö- nüşmesi, İran’ın bölgesel etkisinin yayılmasının en önemli örneği olarak görülmüştür. Son olarak, Arap Baharı sürecinde yaşanan isyanlar neticesinde Ali Ab- dullah Salih’in iktidardan uzaklaştırılmasından sonra istikrarlı bir yönetim kurulamayan Yemen’de Husile- rin gücünün artması, İran’ın etkisini Bab’ul Mendeb boğazına taşıyan bir süreç olarak değerlendirilmiştir.
Bölgesel gelişmelerin etkilerinin yanı sıra İran’da is- tikrarlı bir siyasi yapının sürdürülmesi, İran’ın bölgesel gücünün yükselişi tezini güçlendirmiştir. İran’a yöne- lik olarak ABD önderliğindeki Batılı güçler tarafın- dan uygulanan ve bazı bölge ülkeleri tarafından des- teklenen tecrit politikalarına ve yaptırımlara rağmen, İran siyasetinde herhangi bir kırılma yaşanmamıştır. Zaman zaman ortaya çıkan ve rejimi tehdit eden si- yasi hareketler ile toprak bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden silahlı hareketler, İran yönetimi tarafından etkisizleştirilmiştir. Bölgede bazı ülkelerde merkezi hükümetler zayıflarken ve birçok bölge ülkesi önemli siyasi sorunlar ile karşı karşıya iken İran’da istikrarın korunması, İran’ın Ortadoğu siyasetinde güçlü bir aktör olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Son olarak İran ile Batılı ülkeler arasında nükleer anlaşmazlığın diplomatik yollardan çözümü İran’ın Ortadoğu siyasetindeki yerini güçlendirmiştir. Her şeyden önce İran, dış politikasını sınırlayan tecrit po- litikası ve yaptırımlardan büyük ölçüde kurtulmuştur. Üstelik bölgede artan aşırıcı akımlara ve terörizme karşı İran, Batılı ülkeler tarafından önemli bir ortak olarak görülmeye başlamıştır. Ayrıca, yaptırımların kalkması ile ekonomisinin rahatlaması sonucu, İran’ın bölgede daha aktif politika izlemesi beklenmektedir.

İran’ın Bölgesel ‘Emelleri’

İran’ın bölgesel gücünün artması Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı devletler ve bazı çevreler ta- rafından ‘tehdit’ olarak görülmüş ve İran’ın ‘bölgesel emelleri’ sorgulanmaya başlamıştır. Bazıları bu süreci ‘mezhepçi’ bir açıdan değerlendirmektedir. Bu bakı- şa göre İran ‘Şii hilali’, hatta ‘Şii imparatorluğu’ pe- şinde koşmaktadır ve İran’ın Ortadoğu politikasının esası ‘Şii Safevi’ imparatorluğunu diriltmeye çalışan ‘neo-Safevi’ bir projeden ibarettir. Bazıları ise mesele- ye daha ırkçı açıdan yaklaşmakta, ‘Farslar’ ile Araplar arasında tarihte yaşanan ihtilaflara dikkat çekerek, mevcut İran yönetiminin aslında ‘Fars/Pers impara- torluğu’ kurmaya çalıştığını, Şiiliği de bu doğrultuda araçsallaştırdığını ileri sürmektedir.
İran gerçekten de tarihte büyük imparatorluklara merkezlik yapmış bir ülkedir. İmparatorluk bakiyesi böyle bir ülkede yeniden imparatorluk hayali kuran milliyetçi kesimlerin bulunması da olağandır. Böy- le bir ülkenin gücünün artması, doğal olarak diğer bölge devletleri tarafından imparatorluğun yeniden
page3image36960

canlandırılması girişimi ve dolayısıyla kendi egemen- likleri ve çıkarları için bir tehdit olarak görülmektedir. Bu devletler, gerçek veya kurgusal İran tehdidini den- geleme ve etkisizleştirme siyasetinin bir parçası olarak, ‘İran korkusu’nu yaymakta ve bu doğrultuda yukarıda bahsedilen büyük anlatıları kullanmaktadır. Fakat bu tür büyük anlatılar İran’ın bugünkü bölge politikasını anlamamıza çok da yardımcı olmaz.
Bir kere, meşruiyetini İslam devrimine dayan- dıran İran yönetiminin dış politikasında Ayetullah Humeyni tarafından ortaya atılan, özü itibariyle an- ti-emperyalist, Batı karşıtı ve ‘Pan-İslamist’ devrimci ideolojinin ve değerlerin önemli bir yeri vardır. Bu de- ğerler büyük ölçüde İran anayasası ile kurumsallaşmış ve İran dış politikasının ana hatlarını belirlemiştir. Bununla beraber, yapısal sorunlar ve uygulamadaki zorluklar karşısında benimsenen ‘maslahat’ kavramı, İran dış politikasına esneklik kazandırmıştır. Böylece devrim sonrası İran’da birisi ideolojik ve değer eksenli, diğeri realist ve pragmatik iki farklı dış politika gele- neği ortaya çıkmıştır.

Birçok devrim sonrası ülkede görüldüğü gibi dev- rimci değerlerin zamanla cazibesini yitirmesi, devri- min evrensel söylemlerinin karşılık bulamaması ve Irak ile İran arasında sekiz yıl süren savaş, İran’da mil- liyetçiliğin yükselmesine yol açmıştır. Diğer yandan ‘devrim’in ‘devlet’ ile özdeşleşmesi sonucunda ‘İran devleti’nin çıkarları dış politikada belirleyici olmaya başlamıştır. İşte bu çerçevede İran hükümeti ülkenin tarihsel, dini ve devrimci kimliklerini seçici bir şekilde kullanarak kâh İslamcı-devrimci, kâh mezhep ağırlıklı ve kâh milliyetçi bir dış politika izlemeye başlamıştır.

Bugün İran’ın Ortadoğu politikasını belirleyen tek bir eğilimden ve motivasyondan bahsetmek zor- dur. İran dış politika ve güvenlik elitleri arasında İslamcı/devrimci, mezhepçi ve milliyetçi üç eğilimin de taraftar bulduğu görülmektedir. Fakat bu eğilimle- rin farklı gerekçelerle ve söylemlerle de olsa, üzerinde ittifak ettikleri iki önemli nokta vardır. Bunlardan birincisi ‘İran istisnacılığı’ olarak ifade edilebilir. Bu- na göre İran tarihsel, mezhepsel ve jeopolitik açılar- dan bölgede müstesna bir yere sahiptir. Bu görüş, İran’ın farklı ve özgün ama ‘yalnız’ bir ülke olarak resmedilmesine yol açmaktadır. Bu yaklaşımın dış politika açısından iki önemli sonucu vardır. İlk olarak İran’ın ‘yalnız’ olduğu düşüncesi, ‘obsesif ’ bir şekilde ‘İslami İran rejimi’nin düşman saldırıları karşısında açık ve savunmasız bir hedef haline geldiği şeklinde
değerlendirmelere sebep olmaktadır. Böylece, İran siyasetinin büyük ölçüde güvenlikleştirilmesine ve dış politikanın güvenlik ekseninde yürütülmesine sebep olmaktadır. Bu çerçevede bölgede hemen her gelişme doğrudan İran ile alakalı olup olmamasına bakılmak- sızın ‘İran merkezli’ değerlendirilmektedir. İkincisi, İran istisnacılığı görüşü, İran’ın diğer bölge ülkelerine nazaran ‘üstün’ olduğu, dolayısıyla bölge ülkelerine liderlik etmesi gerektiği sonucuna yol açmaktadır.

İran istisnacılığının bir sonucu olan bölgesel li- derlik arayışı, dış politika ve güvenlik elitleri arasında farklı eğilimlere sahip kesimlerin üzerinde ittifak ettiği ikinci husustur. İran’ın bölgesel statü ve liderlik ara- yışı yeni değildir; farklı kesimlerden çok sayıda kişi çeşitli zamanlarda bu minvalde açıklamalar yapmıştır. Fakat İran’ın bölgesel liderlik statüsüne nasıl erişece- ği hususunda, elitler arasında ciddi görüş ayrılıkları çıkmaktadır.

Nitekim bugün İran’ın bölge politikasında yöntem olarak birbiriyle yarışan, fakat nihayetinde İran’ın bölgesel statüsünü yükseltmeyi hedefleyen iki söy- lem vardır. Ruhani hükümeti ekonomik kalkınma eksenli ve bölge ülkeleri ile ‘yapıcı etkileşim’e dayalı bir dış politika savunmaktadır. Buna mukabil, özel- likle güvenlik elitleri ‘direniş ekseni’ söylemini öne çıkarmaktadır. Ruhani’nin yaklaşımı bölgesel barış ve istikrarın sağlanmasını gerektirirken, direniş ek- seni söylemi bölgesel çatışmaların sürekliliği üzerine kurulmuştur. Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’daki mevcut krizlerin giderek askerileşmesi ve diplomatik çözüm çabalarının başarısız olması, İran dış politika- sında güvenlik elitlerinin ve direniş ekseni söyleminin öne çıkmasına ve bölgesel kutuplaşmaların şiddetlen- mesine neden olmaktadır.

Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, ORSAM Danışmanı page4image35040
Ortadoğu Analiz, Mart-Nisan 2016 Cilt: 8 Sayı: 73

http://www.orsam.org.tr/files/OA/73/9bayramsinkaya.pdf

Comments

Popular posts from this blog

Geçmişten Günümüze Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Batı Etkisi

İRAN-P5+1 MÜZAKERELERİ: TEMKİNLİ VE İYİMSER