FİLİSTİN MESELESİ, DİRENİŞ EKSENİ VE İRAN

FİLİSTİN MESELESİ,  DİRENİŞ EKSENİ VE İRAN
İsrail’in 7 Temmuz’da Gazze’ye yönelik olarak başlattığı Koruyucu Hat adlı askeri operasyonun hedefinde Hamas vardı. Kimilerine göre Hamas ile İran arasındaki ‘vekalet’ ilişkisinden dolayı bu savaş, aslında İran’a karşı verilen bir savaştı. Fakat bu savaş, önceki dönüm noktalarında olduğu gibi Hamas’ın Hizbullah ve İran ile bağlarının yeniden güçlenmesini hızlandırmıştır. 

Bayram SİNKAYA
page3image656
Devrim sonrası İran dış politikasının değişme- yen unsurlarından birisi Filistin direnişine verilen destektir. Öyle ki son yıllarda İran’ın
bölge politikasını üzerine bina ettiği ‘direniş ekse- ni’nin merkezinde Filistin meselesi ve İsrail’e karşı mücadele vardır. Bu nedenle İran, birçok devlet ta- rafından terörist olarak görülen Hamas başta olmak üzere Filistin direniş hareketlerine açıkça destek ver- mektedir.
İran’ın Filistin meselesiyle bu denli alakadar olma- sının çeşitli sebepleri vardır. Bir kere, İran’da devrim sonrası siyasete egemen olan ideolojinin temel ilkeleri Filistin direnişinin desteklenmesini gerektirmektedir.
Filistin topraklarında İsrail’in kurulmasını emperya- lizmin bir sonucu olarak gören İran yönetimi, işgale karşı direnen ‘özgürlük hareketleri’nin desteklenme- sini ahlaki ve siyasi bir sorumluluk olarak kabul et- mektedir. Diğer yandan ‘Mukaddes Kudüs’ün işgal altında olması meseleye İslami bir duyarlılık kazandır- maktadır. Böylece Siyonizme karşı mücadele ve Ku- düs’ün kurtarılması İran’ın dış politikasının merkezine oturmuş, devrimin lideri Ayetullah Humeyni İslam dünyasında Filistin konusundaki duyarlılığı artırmak ve dayanışmayı güçlendirmek amacıyla Ramazan ayı- nın son cumasını ‘Kudüs Günü’ ilan etmiştir. İsrail’i tanımayan İran yönetimi bu devleti ‘Siyonist rejim’, ‘işgalci rejim’ gibi sıfatlarla nitelendirmektedir.

Diğer yandan Filistin meselesinin çözülememesi bölgesel bir güç olma arzusundaki İran’ın etkinliğinin bölgeye yayılması için uygun bir zemin sağlamıştır. Devrimden itibaren Filistin meselesiyle alakadar olan İran yönetiminin bölgedeki varlığı ve etkinliği aşağıda görüleceği üzere her dönüm noktasında daha da art- mıştır. Direniş hareketleri ile kurduğu ilişki sayesinde İran, bölgede adeta ileri savunma hatları kurmuştur. Diğer yandan bir zamanlar özellikle Arapların soru- nu olarak görüldüğü halde Arap devletleri Filistin direnişine ilgisini kaybederken İran’ın direnişe sahip çıkması, Arap sokaklarındaki ve İslam dünyasındaki saygınlığını artırmıştır.

İran-Hamas İlişkileri

İran’ın Filistin direnişi ile ilişkisi başlarda büyük öl- çüde FKÖ üzerinden yürütülmüştür. Fakat Arafat’ın İran-Irak savaşı sırasında Saddam Hüseyin’e destek vermesi ve ‘Barış Süreci’nin aktörü olması nedenle- riyle FKÖ-İran ilişkileri bozulunca ‘direnişe’ destek ve İsrail karşıtlığı Hizbullah üzerinden sergilenmiştir. İsrail’in 1982’de Lübnan’ın güneyini işgal etmesi üze- rine Şiileri işgale karşı örgütlemek amacıyla bölgeye giden Devrim Muhafızları, Hizbullah’ın kurulma- sında, gelişmesinde ve stratejilerinde belirleyici bir rol oynamıştır.

1991’de ‘Arap-İsrail Barış Süreci’nin başlaması ile birlikte İran, Filistin siyasetine doğrudan müdahil olmaya başlamıştır. Ekim 1991’de Madrid Konferan- sı’na alternatif olarak Tahran’da ‘Filistin İntifadasına Destek için Uluslararası Konferans’ toplanmış, Barış Sürecine karşı çıkan direniş örgütleri Tahran’a davet edilmiştir. Bu konferansla birlikte İran-Hamas ilişki- lerinin temelleri atılmış; Tahran yönetimi Hamas’a siyasi, askeri ve mali destek sağlamaya başlamıştır. Dolayısıyla, Hamas ile İran arasındaki ilişkinin te- melinde ‘Barış Süreci’ne karşıtlık yatmaktadır. Ha- mas ile Ürdün arasındaki gerginlik nedeniyle 1999’da Amman’dan ayrılmak zorunda kalan Hamas Siyasi Bürosu, İran’ın müttefiki Suriye’nin başkenti Şam’a taşınmıştır. Barış Süreci’nin kesintiye uğraması ve Eylül 2000’de patlayan El-Aksa intifadası da İran’ın bölgedeki etkinliğinin artmasına vesile olmuştur. İran, bir taraftan Hamas ve Filistin İslami Cihat Hareketi gibi direniş örgütleriyle ilişkilerini geliştirmiş, diğer yandan Arafat ile uzlaşarak Filistin Ulusal Yönetimi’ne destek vermeye başlamıştır.

El-Fetih ile Hamas arasındaki gerilim ve çatışmalar sonucunda Ocak 2007’de Filistin’in fiilen ikiye bölün- mesinden sonra İran, Gazze bölgesinde hakimiyeti ele geçiren Hamas’ın en büyük destekçisi olarak ortaya çıkmıştır. Ambargolar ve İsrail kuşatması nedeniyle zor durumda kalan Hamas’a hem mali hem de aske- ri destek sağlamıştır. İran’ın sağladığı mali desteğin kapsamı tam olarak bilinmemektedir ancak, ayda or- talama 20 milyon dolar verdiği, böylece Gazze’deki Hamas hükümetinin giderlerinin önemli bir kısmını karşıladığı belirtilmektedir. Diğer taraftan İran’ın Ha- mas’a Fecr 5 füzeleri dahil roketler, patlayıcılar, hatta insansız hava uçağı tedarik ettiği; ayrıca gerek Devrim Muhafızları, gerekse bölgedeki Hizbullah unsurları va- sıtasıyla askeri eğitim ve patlayıcılar konusunda teknik eğitim verdiği ifade edilmektedir.

Hamas’a ve Filistin meselesine verilen destek, böl- gesel siyasetin mezhep ekseninde şekillenmeye başla- dığı son yıllarda İran için yeni bir önem kazanmıştır. Zira Hamas ‘direniş ekseni’nin Şii olmayan neredeyse tek müttefiki olarak öne çıkmıştır. Hamas’ın direniş eksenindeki yeri ve Filistin’e verilen destek, İran’a yö- nelik dile getirilen mezhepçi ve Şii-merkezci suçlama- larının zayıflatılmasında etkili olmuştur.
Bununla birlikte İran ile Hamas arasındaki ilişkiler Suriye’de çatışmaların başlamasından sonra bozulmaya başlamış, Esad yönetimine destek vermeyen Hamas’ın Siyasi Bürosu Ocak 2012’de Şam’dan ayrılarak Do- ha’ya gitmiştir. Birçok çevrede Hamas’ın Tahran’dan ve ‘direniş ekseni’nden uzaklaşması olarak değerlen- dirilen bu gelişmeden sonra İran örgüte verdiği askeri ve mali desteği büyük ölçüde çekmiş ve kaynaklarını bu defa İslami Cihat’a aktarmaya başlamıştır.

Ağustos 2013’te Hasan Ruhani’nin Cumhurbaş- kanı olmasıyla İran dış politikasında görülen hareket- lenme Hamas-İran ilişkilerini de olumlu etkilemiştir. Hamas ile İran arasındaki buzların erimesinde Mı- sır’daki iktidar değişikliği de etkili olmuştur. Hamas’ın bölgedeki en büyük destekçilerinden olan Mısır Cum- hurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Temmuz 2013’te darbeyle iktidardan uzaklaştırılmasının ardından Ha- mas giderek yalnızlaşmıştır. Maruz kaldığı siyasi ve ekonomik ambargolardan ve yalnızlıktan çıkış yolu arayan hareket yönünü tekrar Tahran’a dönmek zo- runda kalmıştır.
page3image34952
30

‘Koruyucu Hat Operasyonu’ ve İran

Hamas’ın Gazze’deki ‘direniş’ faaliyetleri (askeri yı- ğınaklar, saldırı tünelleri vs.), Filistin’de ulusal birlik hükümeti kurulması konusunda uzlaşılması ve Hamas ile Tahran arasındaki yakınlaşma İsrail’de endişe ile izlenmiştir. Nitekim İsrail’in 7 Temmuz’da Gazze’ye yönelik olarak başlattığı Koruyucu Hat adlı askeri operasyonun hedefinde Hamas vardı. Kimilerine göre Hamas ile İran arasındaki ‘vekalet’ ilişkisinden dolayı bu savaş, aslında İran’a karşı verilen bir savaştı. Fakat bu savaş, önceki dönüm noktalarında olduğu gibi Hamas’ın Hizbullah ve İran ile bağlarının yeniden güçlenmesini hızlandırmıştır. İsrail’in ‘İran’ın vekili’ Hamas’a karşı giriştiği mücadelenin Hamas’ın ‘dire- niş ekseni’ndeki safının güçlenmesiyle sonuçlanması ise ironiktir.

İran’ın Filistin meselesindeki ‘radikal’ tutumu ve çatışmanın adeta İran ile İsrail arasında vekalet sa- vaşına dönüşmesi, Arap dünyasını çıkmaza sürük- lemektedir. Zira Hamas’a verilen destek doğrudan İran’ın peşine takılmak ve İsrail ile çatışmak olarak değerlendirildiği gibi, destek verilmemesi sanki İsra- il ile dolaylı ilişki içinde olmak gibi görülmektedir. İran uzun bir süredir bu paradoksu suistimal ederek kendisini ‘Arapların terk ettiği Filistin davasının tek savunucusu’ olarak sunmaya; böylece bölgedeki etki- sini ve prestijini artırmaya çalışmaktadır.

Gazze’ye ilk bombalar düşerken Tahran’ın gözü kulağı P5+1 ile İran arasında Cenevre’de yürütülen nükleer müzakerelerde idi. Nükleer müzakereler ile Gazze saldırısının eşzamanlı olması nedeniyle İran’ın saldırı karşısında alacağı tutum merak konusu olmuş- tur. Zira İran, nükleer meselenin barışçı bir şekilde çözümü suretiyle uluslararası sisteme entegre olmaya çalışıyordu. Diğer yandan ise İsrail, Gazze saldırısıyla İran’ın Filistinli ‘teröristlere’ verdiği desteğin göz önü- ne serilmesi suretiyle İran ve Batı arasındaki her tür anlaşmayı engellemeye çalışıyordu. İran’ın Hamas’a desteği, Amerikalı şahinlerin eline yeni kozlar veril- mesi anlamına geliyordu.

Gazze saldırısı karşısında İran’dan iki farklı tepki geldiği görülmektedir. Rehberlik makamı başta olmak üzere ideolojik merkezler, muhafazakar ve radikal ke- simler ile askeri cenahtan gelen açıklamalarda direnişe her türlü desteğin verilmesi ve İsrail’in yok edilmesi gibi bilindik hamasi tutum öne çıkmıştır. İran’ın dire- nişe verdiği desteğin boyutları ortaya konulmuş; Arap dünyası liderlerinin sessizliğine dikkat çekilerek bu sessizliğin İsrail ile dolaylı işbirliği yapmak olduğu ileri sürülmüştür. Birçok lider İsrail saldırılarının durması, kınanması ve bir an önce ateşkes sağlanması çağrı- sında bulunurken İran’dan işgalin sona ermesi için Filistin direnişine her türlü desteğin verilmesi, silahlı mücadelenin genişletilmesi ve İsrail’in yok edilmesi çağrısı gelmiştir. Direnişin silahlasızlandırılmasının öngörüldüğü, böylece Filistin direnişini etkisizleşti- receği gerekçesiyle Mısır ve ABD’nin önerdiği ateşkes planı sert bir şekilde eleştirilmiştir. Ayetullah Hameni, Siyonist rejimle başa çıkmanın tek yolunun direniş olduğunu belirterek silahlı mücadelenin Batı Şeria’ya da taşınması gerektiğini söylemiştir.

Muhafazakarların ve radikallerin hamasi tepkileri bir yana, Ruhani hükümetinin dengeli bir politika izlemeye çalıştığı görülmektedir. ‘İtidalli dış politi- ka’ ilkesini sürdüren Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Ba- kanlığı’ndan gelen açıklamalarda ‘diplomatik’ bir dil kullanılarak ‘dünyanın sessizliği eleştirilmiş ve İran’ın ‘Gazze halkı’nın yanında olduğu belirtilmiştir. Bu- nun yanında İran makamları, İsrail saldırılarının kı- nanması, durdurulması ve Gazze’ye insani yardım ulaştırılması için birtakım girişimlerde bulunmuş- tur. Bu çerçevede Bağlantısızlar Hareketi’nin Filistin Komitesi Tahran’da toplantıya çağrılmış; bazı bölge ülkelerinin liderleriyle telefon görüşmeleri yapılmış; çeşitli uluslararası örgütlere mektuplar gönderilerek “Filistin’e yönelik İsrail saldırılarının” durdurulması için girişimlerde bulunulması istenilmiştir.
İran hükümetinin dengeli tutumunun arkasın- da Batı ile ilişkilerde gelinen noktanın korunması ve müzakerelerin sürdürülmesi arzusu etkili olmaktadır. İtidalli dış politika çerçevesinde Ruhani hükümetinin söylem ve eylemlerinde İsrail karşıtlığının tonunun bi- linçli olarak azaltılması, söz konusu dengeli tutumun arkasındaki sebeplerden biridir. Buna rağmen, ideolo- jik yapı ve bölgedeki jeopolitik dengeler değişmediği sürece İran’ın Filistin politikasında kayda değer bir değişiklik olmayacaktır. Filistin meselesinin çözüm- süzlüğü ve bölgedeki her gerilim, ‘direniş ekseni’nin öne çıkmasına ve dolayısıyla İran’ın direniş hareketleri üzerindeki etkisinin artmasına neden olmaktadır. Fi- listin meselesi İran için sadece direniş merkezi değil, Arap ve İslam dünyasında güç ve prestij kaynağı; düş- manları İsrail ve ABD’ye karşı ileri karakol; Batı ile ilişkilerinde önemli bir pazarlık unsurudur.

Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi 
Ortadogu Analiz, Eylül-Ekim Cilt: 6 Sayı: 64

http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2014930_8bayramsinkaya.pdf

Popular posts from this blog

Geçmişten Günümüze Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Batı Etkisi

ORTADOĞU’DA BÖLGESEL BİR GÜÇ OLARAK İRAN

İRAN-P5+1 MÜZAKERELERİ: TEMKİNLİ VE İYİMSER